Hitler’in sesi radyosu

550163 hitlerin-sesi2 hitlerin-sesi3 hitlerin-sesi4

SEBAHATTİN ÇELEBİ

Tüm diktatörlerin tutkusudur medya. Bazen diktatörlüğe giden yolu açan en önemli araçtır, bazen koltuğu korumanın tek yolu. Kendi gazetecileri, kendi radyoları ve kendi televizyonları olan bütün diktatörlerin önünde Hitler’in ve yakın arkadaşlarının hayatı ibret almak için duruyor oysa.
“Heil Hitler! Bugün; 19 Ekim Pazar. Alman radyosu yayınına başlıyor…”

1938 Ekiminde Almanya’da sabahın ilk ışıklarıyla radyolarını açanların duyduğu ilk ses buydu.

1923’te Almanya’da düzenli olarak başlayan radyo yayıncılığı, yeni bir dönemin habercisi gibiydi aslında. İlk elektronik kitle iletişim aracı olarak büyüleyici bir etkisi vardı. 1938’den 5 yıl önce; daha 1933’te radyonun bu gücünü anlamıştı Naziler. O yıl, büyük satın alma çılgınlığı yaşıyordu Almanlar. Evlerin en güzel köşelerini süsleyecek, küçük, siyah, ancak sesli bir eğlenceleri vardı artık: Volksempfänger VE301.

Sunumları Berlin Radyo Fuarı’nda yapılacak ve ilk iki gün içinde 100 bin adet satılacaktı. 1933-1939 yılları arasında 7 milyondan fazla Volksempfänger (Halk alıcısı) radyosu üretildi Nazi Almanya’sında.

İlk Volksempfänger radyo Dreiventil-Ve301 model numarasıyla piyasaya sürüldü.

Hitler iktidar koltuğuna 30 Ocak 1933’te oturmuştu. Propaganda Bakanı Joseph Goebbels, bu radyo çılgınlığını zamanında ve doğru okumayı başarmıştı: “Radyo yayınları bize aittir, kimsenin olamaz. Radyo yayınlarını fikirlerimizin hizmetine sunacağız. Başka hiçbir fikir zikredilemez. Radyo yayıncılığını en modern ve var olan en önemli kamuoyu etkileme enstrümanı olarak görüyorum.”

Aslında bütün diktatörlerin en önemli metoduydu “havuz medyası” oluşturmak. Ancak Hitler ve Nazi rejimi, bu konuda bir adım daha öne geçmeyi başarmışlar ve bu ilk elektronik kitle iletişim aracını, propaganda maksatlı kullanmayı planlamış ve büyük kazanımlar elde etmişlerdi.

Naziler, “kitle hareketleri”nin, “iyi kitle iletişim araçlarına” ihtiyaç duyduğunu biliyorlardı. Ancak radyonun oldukça yüksek bir fiyata satılması, Nazi rejimini yeni bir strateji geliştirmeye zorladı.

Dönemin lider üreticileri Siemens ve Telefunken’e üretim için görev veren Naziler, radyonun halka daha ucuz sunulabilmesi için üzerlerine düşeni fazlasıyla yaptılar ve devlet imkânlarından her türlü yardımı aktardılar. Neredeyse yarıya yarıya sübvanse uygulayarak, herkesin radyo sahibi olmasını sağladılar. Halkın rahatlıkla satın alabileceği radyo, böylelikle hemen hemen bütün orta halli evlere girmişti. Daha sonra da değişik model ve isimler altında radyolar üretilecek ve fiyatlar her defasında biraz daha düşecekti.

Rejimin radyosu Volksempfänger için strateji çok netti. Nazi propagandistlerinden Artur Freudenberg bunu şu cümlelerle açıklıyordu: “Halkın tamamının bir radyo almasından ziyade, devletin politik ilgisi bütün halkın her an yayınları almasını sağlamayı başarmak olmalıdır.”

Volksempfänger’in reklam afişlerinde iri harflerle yazılan sloganlar manidardı. Sanki Volksempfänger’in bu iş için üretildiğini itiraf eder gibiydi: “GanzDeutschlandhört den Führer! / Bütün Almanya Führer’i dinliyor!”

Reichsrundfunkgesellschaft’ın (dönemin radyo yayınları kurumu) yönetiminde söz sahibi olan Naziler, boş durmadılar. İçişleri Bakanı Erich Scholz 1932’de önce devlet radyolarında reklamları yasakladı. Bunda Yahudi firmalarının önünü kesme düşüncesi de vardı kuşkusuz. Scholz, bu yasağı şu sözlerle savunacaktı: “Alman radyosu, Alman halkına hizmet eder.”

Naziler, Goebbels’in başkanlığında radyoyu ve medya araçlarını birer silah gibi kullandı. Nasyonal Sosyalistler radyoda sıkı bir sansür uygulayarak, moda tabirle, algı operasyonlarını başarıyla yürüttüler. Artık her eve girmeyi başarmış olan Volksempfänger’in beyin yıkama programlarına gelmişti sıra.

Sadece Nazi propagandaları, Goebbels ve ekibi tarafından belirlenen haberler, Alman halk müziği ve klasik müzik. Asla bir Yahudi müzisyenin veya söz yazarının eseri çalınmayacaktı. Karin Falkenberg ,dönemi incelediği bilimsel eserinde dinleyicilerin “olayların geçtiği yerde olma ve olayları birlikte yaşama” hissi yaşadığını kaydediyor. Ve yine ‘dinlediklerini gösterme’ eğiliminde olduklarını tespit ediyor.

Alman radyoları, dış ülkelere yayın yapmayı da savaşın bir parçası görüyordu. Berlin’den 53 farklı dilde yayın yaparlar ve işgal ettikleri yerlerde ilk iş olarak radyo vericilerini çalışır duruma getirirler. Böylelikle düşman şehirlerini hem askerî hem de, ideolojik olarak ele geçirirlerdi.

Medyanın nefret dili

Radyoyu ve radyo yayıncılığını ele geçiren Naziler, yazılı medyada da boş durmadılar. Hâkim oldukları medyada sürekli bir nefret dili ve ötekileştirme ile günün düşmanını, her kötülüğün, yaşanılan bütün sıkıntıların sebebi göstermeye çalıştılar.

İlk sayfasında “Yahudiler en büyük şanssızlığımız” diyordu, Nazilerin en keskin, en sert gazetesi Der Stürmer. Her sayfanın tek gündemi vardı ve her haberde ağır bir aşağılama, hakaret söz konusuydu. Özellikle gazetenin, çöküş sonrası hapis de yatan karikatüristi Phillp Rupprecht’in çizimleri ile her sayıda küçük düşürücü mesajlar veriliyordu. Bir başka düşman, Ruslar da unutulmuyor, “Sovyet Rusya cehennemi” başlığı altında Rusya idaresindeki halkın çektiği açlık anlatılıyordu.

Gazetenin sahibi Julius Streicher 1930’ların sonunda oldukça fazla sayıdaki bir ekibin başındaydı. Streicher, “Streicher ve Stürmer, birler ve aynılar” diyerek ekibinden ve gazetesinin kendi fikirlerini yansıtmasından gururla bahsedecekti.

Birinci Dünya Savaşı’ndan ödüllü bir askerdi Streicher. “Kaderin çağrısı”nın peşinden gittiğini düşünen tam bir Hitler hayranıydı: “Hiç Hitler’in konuşurken dinlediniz mi? Konuşma yapmak için podyuma geldiğinde parlayan yüzüne baktığımda Adolf Hitler’in özel biri olması gerektiğini hissettim. Harikulade ve özlemini duyduğumuz, beklediğimiz bu üslubun etkisinde kaldım.”

Der Stürmer gazetesi, sahibi Julius Streicher’i hatırı sayılır bir servet sahibi yapmıştı. 20 Nisan 1923’ten 2 Şubat 1945’e kadar sürekli yayımlanan gazete, tarihler 1936/1937’yi gösterdiğinde 486 bin satış rakamına ulaşacaktı. Bazı özel sayıları ise 4 milyon rakamlarını zorlayacaktı. Streicher’e göre “halkın kalbine giden bir yol” bulmayı başaran gazetesi, “aydınlanma savaşında keskin ve her şeyin üzerinde başarılı bir silah görevi görmüştü.” Merkezi Nürnberg’te olan gazetenin özel sayılarını satmak için Almanlar âdeta seferber olacak, “Halkın kendisi, bir çalışan gibi görev yaparak, gerekli istihbaratları gazeteye ulaştıracak ve gazetenin bütün ülkeye yayılması için yardımda bulunacaktı.”

Siyasete önce ırkçı ve ayırımcı söylemleri olan Alman Sosyalistleri Partisi’nde (DSP) atılan Streicher’in sonu ise hiç hayırlı bitmedi. 16 Ekim 1946’da idam cezası infaz edilen Streicher’in son sözleri, “Yaşasın Hitler! Tanrı’ya gidiyorum. Bolşevikler bir gün sizi de asacaklar!” olacaktı. 16 Ekim 1946’da Streicher ile beraber idam sehpasında can verenlerin sayısı 10 idi. Aslında 11 kişi idama çarptırılmış, ancak Nazi liderlerinden Hermann Göring intihar ederek hayatına son vermişti. Hermann Göring, tutuklu bulunduğu esnada Leon Goldensohn’a verdiği röportajda çok ilginç bir açıklamada bulunacaktı: “Streicher’in hiçbir işini veya onun aptalca gazetesini hiçbir zaman okumadım. Bu gazete benim evimde yasaktı. Streicher iğrençti ve nihayet son buldu.”

____________________________

Das Schwarze Korps

Nazilerin en önemli propaganda aracı olan bu gazete Franz-Eher Verlag Yayınevi tarafından çıkarıldı. Her çarşamba piyasaya verilir ve bedava dağıtılırdı. Gazeteyi her Nazi’nin okuması ve yayması mecburdu. Yazı İşleri Müdürlüğünü Nazi liderlerinden Gunter d’Alpquen’in yaptığı gazetenin en önemli özelliği kilise düşmanı olması ve masonlar ve Yahudiler aleyhine kışkırtıcı yazılar içermesiydi. İlk sayısı 6 Mart 1935’te çıkan gazetenin tirajı 70 bin idi. Bu rakam aynı yılın kasım ayında 200 bine, 1944’te 750 bine çıkacaktı. Son sayısı Nisan 1945’te yayımlanan gazete istihbarat birimleriyle birlikte çalışıyordu.

Völkischer Beobachter

Aralık 1920 ile 30 Nisan 1945 arası yayımlandı, 25 yıl boyunca Nasyonal Sosyalistlerin resmî yayın organı oldu. Haftada iki kez yayımlanan gazete Şubat 1923’ten itibaren günlük yayımlanmaya başladı. İlk adı Vorstadtblatt Münchner Beobachter idi. 22 Haziran 1918’de gazeteyi çıkartan yayıncı Franz Eher’in ölmesi üzerine, yayın lisanslarını dul eşi Kaethe Bierbauemer’den 5 bin Rechsmark’a, daha sonra İstanbul’da intihar edecek olan Rudolf von Sebottendorf tarafından satın alınarak partinin yayın organı yapıldı. Rudolfvon Sebettendorf, adını Völkischer Beobachter diye değiştirdiği gazeteyi parti yayın organı yaptı. Nasyonal Sosyalistler, gazetenin Yayın Yönetmenliği koltuğuna Hugo Machaus’ı atadılar. Gazetenin tirajı ilk başlarda 8 bin seviyesindeyken, 1923 sonbaharında 25 bine çıktı. 9 Kasım 1923’teki Birahane darbesinden sonra siyasi yasak yüzünden yayını durduruldu. 26 Şubat 1925’te yeniden yayına başladı. 1 Ocak 1933’ten itibaren Berlin baskısı da çıkan Münih kökenli gazete, önce güney, kuzey ve 1938’de de Viyana baskısını yaptı. 1931 yılında 120 bine ulaşan tiraj, 1944’e gelindiği 1 milyon 700 bindi.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *