Diş macunu satıcılığından köşe yazarlığına Fehmi Koru…

Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Yaşadıklarınızda sizi bugünlere hazırlayan özellikler var mıydı?

Televizyonun henüz günlük hayata girmediği bir dönemde neredeyse her ânı okumayla geçen bir yetişme tarzının içinden geliyorum. Babam esnaftı, ancak okumayla arası barışık bir esnaf… Gazeteler hem günlük hayatımızın bir parçasıydı, hem de siyasî kimliğimizin… Havadis, Son Havadis, Yeni İstanbul gazeteleri, Büyük Doğu, Düşünen Adam dergileri babamın gıdalandığı yayın organlarıydı. Necip Fazıl, Ali Fuat Başgil, Peyami Safa, Mümtaz Faik Fenik, Adviye Fenik, Orhan Seyfi Orhon, Gökhan Evliyaoğlu gibi bir bölümünün isimleri bugünün gençlerinin meçhulü olan yazarları hiç aksatmadan okuduğumu hatırlıyorum.

Bir yandan da kitaplar tabii… Önce resimli romanlarla başladım: Pekos Bil, Tom Miks, Teksas-Çelik Bilek çocukluğumun önemli figürleriydi. İki Çocuğun Devriâlemi, Beyaz Zambaklar Ülkesinde gibi göz ve zihin açan çocuk kitaplarını Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun Savcı Bey, Battal Gazi ve Nihal Atsız’ın Bozkurtların Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor türü romanları izledi. Millî ile evrenseli daha çocukluktan kucaklamama sebep olan okumalardı bunlar.

Esnaf çocukları şimdilerde de babamın beni yetiştirdiği tarzda mı yetişirler, bilmiyorum. Okula gitmeden okuma-yazma öğrenmiş ve İzmir/Kemeraltı Caddesi üzerinde işportacı tezgâhımı açmıştım. Lise bitene kadar sadece yaz tatillerinde değil hergün açılırdı benim tezgâh. Başlangıçta beyaz ayakkabı boyasıydı sattığım, sonra İpana diş macunu (2,5 liraydı o zaman), traş makinası, jilet… Okullar açılırken defter ve kalem çeşitleriyle dolardı tezgâhımın üstü. Fazla bağırmazdım, yüzüm çoğunlukla eski kitapçıdan alınma bir romana dalmış olurdu.

Okumaya erken başladığınız anlaşılı yor, peki yazı hayatınız ne zaman başla dı?

Her okuyan sonunda yazar olacak diye bir kural elbette yok; ancak benim yazıyla haşır-neşir olma kararımın bayağı erken verildiğine inanabilirsiniz. İlk yazımın çıkış tarihi 1965’tir; İzmir’de yayımlanan ‘Gurbet’ dergisinde… fiimdi kendim de cür’etimize gülüyorum; siyasî, kültürel, sosyal, iktisadî, dinî yazılarıyla geniş bir meraklı kitleye hitap eden o amatör derginin bütün yükünü omuzlayan birkaç gençten biriydim. Sadece yazıları hazırlayıp başka yazarlardan toplamaz, kâğıdını bulmaktan matbaada baskıyla ilgilenmeye kadar bir dizi görevi yüksünmeden yerine getirirdim. Dağıtım ve satışında da katkım vardır derginin. Aynı dönemde (1970 öncesi) İstanbul’da çıkan Tohum ve İslâm Medeniyeti gibi dergilerde de yazılarım çıktı.

Hiç unutmadığım bir anım, demokrasi mücadelesinin önemli isimlerinden Prof. Ali Fuat Başgil’in vefatı üzerine yazdığım yazının yayımlandığı İslam Medeniyeti dergisinin şimdi profesör unvanına sahip editörü İsmail Lüftü Çakan’ın sözleridir. Daha sonra tanıştığımızda, dergi editörü, yazımın olgunluğundan beni Prof. Başgil’in asistanı sandığını söylemişti. Oysa, henüz lise öğrencisiydim o yazıyı kaleme aldığımda.

Yazı hayatım başka işlerle meşgul olduğum dönemlerde de kesilmeden sürdü. Milli Gazete’de, Yeni Devir’de sürekli görünen biri isimdim; Mavera, Yol ve Tek Yol dergilerinde de yazılarım çıktı.

Sonra yurtdışı eğitimine sıra geldi galiba?

Yurtdışı eğitimim de kendimi bugünlere hazırlama amaçlıydı. Uzun süreli kalmadan önce, iki yıl üstüste, Avrupa’nın bütününü gezmiştim. O zaman gençlerinin en geçerli seyahat yöntemi olan oto-stop yoluyla… Gittiğim yerlerden Millî Gazete’ye seyahat notları gönderiyordum. İngilizcemi ilerletmem gerektiğini anlayınca yolumu bir yılı aşın bir süre kalacağım Londra’ya düşürdüm. Okuduğumu anlamaya yarayacak Arapça bilgisi edinme ihtiyacım fiam’a gitmemle sonuçlandı. Her iki başkentten notlarım Yeni Devir gazetesinde yayımlandı.

1980’lerin başında, İzmir’de kısa süre çalıştığım bir şirketin konuğu İngiliz işadamına, sohbetimiz sırasında, “Kendimi Batılı gibi değil, Doğulu olarak hissediyorum” demiştim. Verdiği şu cevabı unutamam: “İyi de, tam bir Batılı gibi davranımış ve kendini yetiştirmek için fedakarlık ve zahmete katlanmışsın…”

Yurtdışı deneyimi size neler kazandırdı?

‘Batı’ ve ‘Doğu’ ile ilgili daha önce okumalarla edindiğim kanaatlerimin yeniden oluşmasında Londra ve fiam’da geçen günlerimin etkisi büyüktür. Hâlâ koruduğum değerli dostluklara da vesile oldu o dönemler. Çok ve çeşitli okuma becerisini de geliştirmeme yaradı yurtdışı ikametlerim. Daha sonra, master da yaptığım, bir araştırma kurumunda çalıştığım ABD deneyimim oldu. O sayede dünyanın en önemli iki üniversitesi sayılan Harvard ve Massachusetts Institute of Technology’de çok verimli günler geçirdim ABD’de.

Avrupa Birliği (AB) üyeliği yolunda ilerliyor Türkiye; sizce bu yolculuk ‘egemenlik’ kaybına yol açmayacak mı? Bunu mahzurlu bulmuyor musunuz?

Şimdilerde AB yanlısı olmak moda, geçmişte çok şiddetle karşı çıkanlar bile Türkiye’nin üyeliğine taraftar hale geldiler bugün. Yurtdışı deneyimim benim gözlerimi erken açmamı sağladı. O gün bugündür, ikili ve çoklu temaslardan, diyalog ve ortak projelerde yer almaktan hiç çekinmedim; beraber olduklarımı da çekinmemeye davet ettim. 1995 yılını bütünüyle kaplayan Gümrük Birliği tartışmalarında da tavrım olumluydu sözgelimi; tabii Türkiye’nin sanayiini ve ekonomisini korumak için gerekli tedbirlerin alınması şartıyla… Bilindiği gibi, Türkiye’nin AB üyesi olmasını bugün de yararlı görüyorum.

Bugünün dünyası çok karmaşık ilişkiler ağını gündeme soktu; ‘egemenlik’ kavramı elbette hâlâ çok değerli, ancak onu korumanın yöntemleri değişti. Kendinizi dünyadan tecrit ederek, tek başınıza ‘egemen’ kalamıyorsunuz; müdahaleleri gereksiz kılacak veya boşa çıkartacak ittifaklar kurma zamanı şimdi. O ittifaklar içinde yer alanlar bazı imtiyazlarını kaybediyorlar belki, ancak başkalarına ait başka bazı imtiyazlardan yararlanma karşılığında…

‘Egemenlik’ paylaşılan bir kavrama dönüşüyor: Size ait ‘egemenlik’ alanını müttefiklerinizle paylaşmayı kabullenerek siz de onların ‘egemenlik’ alanını paylaşma hakkını elde ediyorsunuz. AB’yi böyle bir ittifak olarak görüyorum ben ve bundan da korkmuyorum.

AB üyeliğine doğru Türkiye’den beklentiniz ne? Başka alternatifler yok mu Türkiye’nin önünde?

Türkiye’nin AB üyeliği yolunda dikkat etmesi gereken en önemli nokta, oraya kendi değerler sistemini taşımasıdır; ‘uygarlıklar buluşması’ ancak böyle gerçekleşebilir. Bu AB’nin de Türkiye’den beklentisi… Ekonomisi kötü, kültürü farklı, nüfusu kalabalık, komşuları ‘sakıncalı’, demokratik uygulamaları sıkıntılı bir ülke Türkiye; AB’nin diğer üyeleri Türkiye’yi böyle olduğu halde kendi aralarında görmek istiyorlarsa, sebebi, Türkiye’nin AB’ye taşıyacağı değerler elbette… Böyle bir buluşmayı Türkiye eliyle gerçekleştirmeyi umuyorlar; Türkiye ancak kendi değerler sistemine sahip çıkarak o umuda uygun davranabilir.

Türkiye diğer alternatifleri mevcut ittifaklarını koruyarak da değerlendirebilir. ABD ve İsrail ile ilişkileri var Türkiye’nin; Filistin’e de tarihî ilgisi sürüyor. Çevresindeki ülkelerle yıllar içinde limonîleşmiş irtibatlarını yeniden iyileştirmenin gayreti içinde. Rusya ve Çin gibi yarın daha da önemli hale gelecek güçlerle de yakınlaşabilir, yakınlaşıyor da… Türkiye, Ak Parti hükümetinin başlattığı çok-boyutlu dış politika anlayışıyla, içeride de huzur ve refahı artıracak global bir manevra kabiliyeti kazanıyor.

Çocuklarınız için neler yapıyorsunuz?

Beni sürekli araştırmaya ve bilip bulduklarımı yazmaya sevkeden en önemli güç çocuklarımın daha iyi bir dünyada yaşamalarını sağlama arzusudur. Bugünün iletişim imkânları öğrenme kanallarını çok genişletti. Aylar sürebilecek araştırmalar çok kısa sürede tamamlanıyor artık. Bu yüzden de, bilgisayar ve internet öncesi hayatımın yarısını boşa geçirdiğimi hissediyorum zaman zaman.

Her baba çocuklarının iyi eğitim almasını arzular; benim çocuklarım kendi eğilimleri istikametinde okudular, okuyorlar… Benim bütün yaptığım, onların sorunsuz ve kolayından bu imkâna sahip olmalarını sağlamaktan ibaret. Dünyayla ve çevreleriyle yakından ilgili, okuyan, özel ilgi alanları bulunan çocuklarım olduğu için de mutluyum. Umarım onlar da hayatta mutlu olurlar.


Röportaj ve Foto: Sebahattin Çelebi

Copyright: Sebahattin Çelebi

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *