Platfom bir başkaldırıdır

AYPA.NET internet sitesinde yayınlanan röportajım…

“Biz kapı açmak veya kapatma derdinde değiliz. İşimizi yapmak, yeni ve farklı bir vizyon ortaya koymak istiyoruz. Açacağımız kapıları da, kapatacağımız kapıları da kendimiz belirlemek istiyoruz. Zor olan prensiplere sadık kalmaktır. Platform prensiplerini kaybetme noktasına geldiği gün kendi kapısını kapatacaktır. Ama prensiplerini kaybetme pahasına hiçbir kapının da kendisine açılmasını beklemeyecek. Güçlüklerin üstesinden gelmek için tek bir reçetemiz var; çalışacağız. Sonuçları önceden kestirmek mümkün değil. Biz üzerimize düşeni yapalım. Gerisi bizi aşan bir konudur diye düşünüyorum.”

“Aslında Platform benim için bir başkaldırı. Kurulu medya düzenine karşı bir başkaldırı Platform. Ben bu işe giriştiğimizde arkadaşlarımı topladım ve onlara şunu söyledim: Önünüzde iki seçenek var: Ya tarih tüketeceksiniz, ya da tarih üreteceksiniz… Tarihi herkes tüketiyor. Üretmek, yazmak ise herkesin harcı değildir. Rahmetli Abdi İpekçi’nin medya dünyasında yaptığı devrimleri düşünün. Bunları emirleri birilerinden alan insanlar yapamaz. Belki çok ters bir yaklaşım olarak algılanabilir. Ancak tarihi “kural dışı” adamlar yazıyor. Platform tarih yazma hevesinde değil. Ama birileri Almanya’daki Türk medya tarihini yazmaya kalkıştığı zaman Platform’u mutlaka yazmak zorunda kalacak. İşte o gün, ekip olarak bizlerin ismi değil, Platform’un kendisi anılacak. Biz tarihe bir not düştük… Bu not, Avrupa Türklerinin göç tarihinin en önemli notlarından biridir… “

Sayın Çelebi, neden Platform gibi bir dergiyi piyasaya sürdünüz. Amacınız, beklinteliriniz nelerdi? Ne gibi bir misyonu var Platform’un?

40 yılı aşkın bir süredir Alman toplumu ile içiçeyiz. Çok büyük bir kültür karışımı olduğu kanısındayım ben… Bizler, Alman toplumunu birçok yönden etkiledik. Almanya’da azınlıklar içinde en büyük kitleyi Türklerin oluşturması, Doğu hakim kültürünün etkisinde olan bizler için de bir takım kazanımları beraberinde getirdi. 2,5 milyon gibi bir nüfusa sahip olmak, özellikle Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yakın müttefiklik ilişkisi içinde bulunan iki ülkeyi de direkt olarak etkiledi. Türkler Alman toplumunun zaman zaman en tartışılan kitlesi oldular. Yabancılarla ilgili bütün tartışmaların merkezinde Türkler vardı…

Kimdi bu Türkler?

Evini barkını terkedip, kısa bir süre sonra dönmeyi hedefleyen işçi Türklerdi… Entegrasyona kapalı, kültürünü koruma dürtüsüyle dışa yani Alman toplumuna karşı iç dünyasında sert duvarlar ören özellikle ilk kuşak, yıllar boyu tartışmaların merkezinde kaldı… Ancak ilk kuşağın ardından yetişen kuşaklar, bu duvarları yıkmayı başardılar. Daha entegre olarak, özellikle de dil öğrenerek, kendilerini ifade edebilme gibi çok önemli bir artıya sahip oldular… Bu 2’nci, 3’üncü kuşağın en belirgin özelliği sosyal konum açısından yeni bir takım özelliklere sahipti. İşveren olmak gibi, iş kurmak gibi idealleri vardı bu kuşakların… “Kart basma” diye tabir edilen işçiliğe çok sıcak bakmıyorlardı… Bizim dergimiz, “kart basma”yı sevmeyen ve kendisine iş dünyasında şans ve fırsat arayan bu kuşakları hedef olarak seçti.

Platform gibi bir iş dünyası dergisinin yayınlanıyor olması, herşeyden önce çok büyük bir sosyal gelişimin belirgin göstergesidir. İşçi Türklerden, işveren Türklere, patron Türklere uzanan yeni bir trendin varlığının göstergesidir Platform… Almanya’da yaşayan 2,5 milyon Türkün kartviziti, etiketi, nişan belgesidir de diyebiliriz. Neticede büyük bir sosyal ve ekonomik değişim sözkonusudur. Ve Platform bunun dergi formatında açık ve net bir şekilde kamuoyuna duyurulmasıdır. Bu dergi, “Sizin problemlerin kaynağı olduğunu sandığınız Türkler, ekonomide milyonlarca euroluk iş hacmine sahipler, yüz binlerce insana iş ve ekmek imkanı sunuyorlar” demektedir…

Piyasaya sunulan her ürünün, bir talebe binaen üretildiği düşünülecek olursa, Platform’a birçok açıdan ihtiyaç vardı. Bu bir boşluktu. Daha önce bazı girişimler olmuş, ancak bazı kuruluşlara çok angaje olmuşlar ve tarafsızlıklarını yitirmişlerdi. Platform bağımsız, ve tarafsız bir çizgide yayını sürdürecektir…

Bu işin tutup-tutmayacağı konusunda bizim birşey söylememiz elbetteki mümkün değil. Biz bir produksiyon yapıyoruz. Bunun kalitesini takdir edecek olan okurdur. Biz göğsümüz kabararak şunu söyledik. Biz özgün bir dergi yaptık. Kaliteye önem verdik. Hedef kitlemiz zaten kaliteye önem veren insanlardı…

Avrupa’daki Türk dergiciliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ve burda sizin farkınız nedir?

İlk sorunuzda ifade ettiğiniz gibi, hedef kitle çok önemli bir unsur. 2,5 milyon nüfus içinde okuma oranının azlığını dikkate alacak olursak, bir medya organının hedef kitlesini çok iyi belirlemesi gerekiyor. 2,5 milyona hitap eden bir dergi, gazete, televizyon kurmak mümkün değil. Her televizyonun, her gazetenin, her derginin bir hedef kitlesi vardır. Daha önceki yayıncı dostlarımız, sanırım bu noktada bir takım yanlışlar yapmış olabilirler. Hedef kitleyi geniş tuttuğumuz sürece, başarı şansı az olacaktır. Hizmet ulaştırmak istediğiniz yelpazenin büyüklüğü sizi zayıflatır… Bu da kötü bir marketing tekniğidir.

Biz dergimizin içeriğini kuvvetlendirme adına elimizden gelen bütün gayretleri gösteriyoruz. Teknik olarak çok iyi bir seviyede olduğumuzu ifade etmek isterim. Ancak özellikle bakış açısı, vizyon noktasında da dergimiz bir misyon üstlenmektedir. Yepyeni bir dünya göstermek kadar güzel bir olgu olamaz. Platform işadamlarına yepyeni bir vizyon sunuyor. Yöneticilik konusunda, sorunları çözme noktasında belki daha önce duymadığı bir çok yeni bilgiler öğrenecektir işadamlarımız.

Platform yapısı gereği biraz informatik ağırlığı olması gereken bir dergi. Hedef kitlemizin bilgi tüketen ve buna ciddi anlamda ihtiyaç duyan bir karaktere sahip olması, bizi buna mecbur kılıyor. Ancak maalesef kültürel anlamda da bir Fast Food tüketim toplumu olduk. Ayak üstü okunan gazeteler, dergiler türemeye başladı. Belki endüstri toplumu olmanın veya o yöne gitmenin getirdiği birşeydi bu… Platform Fast Food tüketilen bir yayın olmayacak. Ancak bilgileri verirken de, ansiklopedi üslubuyla konulara yaklaşmayacak. Anlaşılır ve sade bir dil, sosyal içerikli olaylar, büyük başarı öyküleri, düşünülmeyenler Platform’un yayın ekseninde bulunan konulardan bazıları… İnsanlarımızın kendilerini dergide görmelerini istiyoruz. Bir işadamamızın hayatındaki enteresan bir sahnenin, bir başkasına vizyon verebilecek özelliklere sahip olduğunu gördük biz. Bunları aktarmak istiyoruz. Benim “light ekonomi” diye adlandırdığım bir yayın çizgisi belirledik. Okuru sıkmayan, tebessüm ettiren konular bulmaya çalışıyoruz.

Haberi okutma konusunda da, farklı teknikler, üsluplar deniyoruz. Avrupalı Türklerin şu ana kadar hiçbir dergide görmediği bir çizgide yayın yapıyoruz. Yayın politikamızla, çizgimizle, tasarımlarımızla, fotoğraflarımızla zaten farkımızı ortaya koyduk. Hiç kimseyle kıyaslanmak istemiyoruz. Okurlarımız, bizi yine Platform’la kıyaslasınlar istiyoruz.

Platform kimlere hitap ediyor?

Sosyal değişimlerin sınırlarını bugünlerden belirlemek elbette mümkün değil. İlk işçilerimiz buraya geldiklerinde, birisi kalkıp, siz Almanya’da 2,5 milyona ulaşacaksınız, çoğunuzda dönmeyip buraya yerleşecek demiş olsaydı, herhalde kimse inanmazdı. Ben yeni bir jenerasyonun doğduğunu düşünüyorum. Bu jenerasyon eskilerden çok farklı olarak, Almanca’yı anadili seviyesinde öğreniyor. Türkçe maalesef ikinci bir dil hüviyetine dönüyor. Bunun doğruluğu yanlışlığı tartışılabilir. Ancak Almanca’ya bu kadar iyi hakim olan bu jenerasyonun Türkçe okuma ve yazma noktasında sıkıntılarını da görmemezlikten gelmek imkansız. Bu jenerasyon sanırım önümüzdeki 30 yıl içinde kemikleşecek ve kendisini göstermeye başlayacak. Ancak şu an itibariyle halen özellikle de girişim noktasında, Türkiye’den gelen yeni kuşakların daha aktif olduğunu görüyoruz. Bu sosyal grubun, Almanca hakimiyeti çok fazla değil. Ancak, belki Türkiye’de edindikleri deneyimlerin bir neticesi olarak, çok cesurca ticari hayata atılabiliyorlar. Başarı da elde ediyorlar. Platform bu kitleye sesleniyor diyebilirim. Ancak, anadili Almanca olan yeni jenerasyon için de bazı projelerimiz var.

Platform neyin başlangıcı? İleriye dönük başka düşünceleriniz, projeleriniz var mı?

İş dünyasında neyin başlangıç, neyin sonuç olduğunu önceden kestirmek zordur. En azından bu tür tanımlamalar iş dünyasının sınırlarını belirleme noktasında yeterli olmaz. Belki başlangıçlar için bir sınır olabilir ama sonuç için sınır koymak doğru olmaz. Elbette bizim de, ileriye dönük projelerimiz var. Ancak herşey zamanı geldiğinde açıklanmalı diye düşünüyorum.

Bu ürün çok zorlu aşamalardan geçti. Yapılmamışı yapmak gibi bir start noktası vardı herşeyden önce. Örneği olmayan birşey yapmaya karar verdik. Bunu başardığımızı sanıyorum. Bizi arayan bir okurumuzun ifade ettiği gibi, “Avrupa’da yayıncılık Platform’dan önce, Platform’dan sonra diye ikiye ayrılıyor”. Bu çok iddialı bir söz gibi gelebilir. Ama biz bunun doğru olduğuna inanıyoruz.

Biz kapı açmak veya kapatma derdinde değiliz. İşimizi yapmak, yeni ve farklı bir vizyon ortaya koymak istiyoruz. Açacağımız kapıları da, kapatacağımız kapıları da kendimiz belirlemek istiyoruz. Zor olan prensiplere sadık kalmaktır. Platform prensiplerini kaybetme noktasına geldiği gün kendi kapısını kapatacaktır. Ama prensiplerini kaybetme pahasına hiçbir kapının da kendisine açılmasını beklemeyecek. Güçlüklerin üstesinden gelmek için tek bir reçetemiz var; çalışacağız. Sonuçları önceden kestirmek mümkün değil. Biz üzerimize düşeni yapalım. Gerisi bizi aşan bir konudur diye düşünüyorum.

Aslında Platform benim için bir başkaldırı. Kurulu medya düzenine karşı bir başkaldırı Platform. Ben bu işe giriştiğimizde arkadaşlarımı topladım ve onlara şunu söyledim: Önünüzde iki seçenek var: Ya tarih tüketeceksiniz, ya da tarih üreteceksiniz… Tarihi herkes tüketiyor. Üretmek, yazmak ise herkesin harcı değildir. Rahmetli Abdi İpekçi’nin medya dünyasında yaptığı devrimleri düşünün. Bunları emirleri birilerinden alan insanlar yapamaz. Belki çok ters bir yaklaşım olarak algılanabilir. Ancak tarihi “kural dışı” adamlar yazıyor. Platform tarih yazma hevesinde değil. Ama birileri Almanya’daki Türk medya tarihini yazmaya kalkıştığı zaman Platform’u mutlaka yazmak zorunda kalacak. İşte o gün, ekip olarak bizlerin ismi değil, Platform’un kendisi anılacak. Biz tarihe bir not düştük… Bu not, Avrupa Türklerinin göç tarihinin en önemli notlarından biridir…

Focus ve Horizont gibi büyük Alman dergileri Platform’u haber yaptılar… Almanların reaksiyonları nasıl oldu?

Biz dergimizi tanıtmak için elbette büyük bir seferberlik yaptık. Üçüncü sayımızdaki ilginç kapak çalışmamız gösterdiğimiz bütün Alman dostlarımız tarafından beğenildi. 58 yayın yönetmenine de dergimizi ulaştırdık. Ve büyük ilgi gördük. Focus’un haberinden sonra, bizi arayan Türkler de oldu. Haberi Focus’tan okuduklarını söylediler. Orda adresimiz olmamasına rağmen, ilgilenenlerin bizi araştırmaları ve bulmaları bizi memnun etti elbette.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *